“Sanat, Güzeli Yaratma Çabasıdır”
Oscar Wilde
Yazımızda Estetikçi akımın özelliklerine, Victoria Dönemine ve özelliklerine, Oscar Wilde’ın estetikçi akım içindeki yerine ve “Salomé” adlı oyunundaki estetikçi akım izlerine yer vermeye çalışacağız.
Estetizm, güzelliğin, güzelin her durumda peşinde olunması gereken tek gerçek değer olduğunu savunan, buna bağlı olarak sanatta ve felsefede de bunun arayışı içerisinde olan “güzel”e dair çeşitli değerleri sanat yapıtıyla sunmayı hedefleyen estetik bakış ve felsefi düşüncedir. Estetizm esas olarak romantizm karşıtı olarak doğmuş protest ve bir karşı duruş akımıdır. On dokuzuncu yüzyıl İngiltere’sinde doğduğu ve geliştiği düşünülecek olursa da, sadece İngiltere ile sınırlı değildir. XIX. Yüzyıl ile beraber ortaya çıkan endüstriyel gelişim ve bilimsel ilerleyiş tüm Avrupa toplumunu etkilemiştir. Özellikle de İngiltere’de gelişmeler karşısında ortaya çıkan Orta sınıf, paralelinde gelişen demokrasi, dini inancın gerilemesi dönemin koşullarını belirleyen temel faktörlerdir. Orta sınıfın gelişmesiyle değerler bayağılaşmaya başlamıştır. Sanatsal yapıtların ticari yönüne önem verilmeye başlanması da sanatsal olanda bayağılaşmaya neden olmuştur. Bu durum estetizmin ortaya çıkmasındaki temel nedendir. Estetizm, bayağılaşan değerin karşısında “gerçek” sanatı arayan bir görüştür. Sanat, sanat içindir ve güzeli yaratma çabasıdır. Sanat, dönemin öncüsü akımların savunduğu gerçekçi boyut özelliklerini taşımamalı, haz verici ve duyguya hitap edici bir şekilde olmalıdır.
Walter Pater’in “The Renaesance” (1873) adlı eserinin sonuç bölümünde söyledikleri esas alınacak olursa, estetikçi için gerçek, yaratıcı bireyin, sürekli değişen hayatın akışı içinde yakalamış olduğu keskin, gelip geçici izlenimler, imgeler ve duygulardır. Estetikçi için sanat, tekdüze gerçekler dünyasından, felsefi sistemlerin katılığından ve klişeleşmiş bakış açılarından uzaklaşınca gelişir. Bakir güzellik arayışı, insanoğluna, ölümü sürekli erteleme ile geçen hayatı süresince, kendisinde bulabileceği en güzel uğraş olarak tavsiye edilir. Bu nedenlerle de Walter Pater’in didaktik görüşün reddi anlamına gelen aslı Fransızca “l’art pour l’art” (Sanat sanat içindir) ifadesi estetikçiler için bir slogan ödevi görür. Whistler, “Ten O’clock” (1885) adlı eserinde ise sanatın yalnızca kendi mükemmelliğini amaçladığını ve “öğrenmek”, “öğretmek” gibi bir arzusunun olmadığını da yazar.
Estetizm, akımın filozofu Walter Pater ile doruğa ulaşır. Estetizm denildiği zaman akla gelen diğer isimler ise “ Pre-Raphaelite Broderhood”un (Ön-Rafaellocular) üyeleri Swinburne, Arthur Symon, Ernst Dowson, Lionel Johnson, Andrew Lang, William Sharp, J.A Symonds; güzel sanatlarda Aubrey Beardsley ve J.Mc Neill Whisler sayılabilir.
Pater, denemelerinde de, sanatın güzellik dışında, ne siyasal, ne ahlaksal, ne dinsel, ne de başka bir amacı olamayacağını kesin bir biçimde savunmuştur. Estetizm, Victoria döneminin ahlakına, yararcı toplumsal felsefelere, endüstri devriminin kentlerde yarattığı pisliğe, çirkinliğe ve renksizliğe bir tepkidir. Walter, en güzel sanatsal yapıtların Rönesans döneminde verildiğini belirtiyor ve o dönemki sanat anlayışının sürdürülmesi ve geliştirilmesi gerektiğini de belirtmiştir.
Estetizm terimi ayrıntılı biçimde Alman düşünür Baumgarten tanımlamıştır.
Estetizm ayrıca, en yüksek etik değerlerin bile son çözümlemede estetik değerler olduğunu savunan, etiği bütünüyle yadsıyan olumsuzlamacı bir etik öğretime ya da düşüncesine karşılık gelmektedir. Söz konusu düşünce çoğunluk XIX. yüzyıl ‘Alman Romantizm Geleneği” ile birlikte anılmaktadır. Nitekim bu bağlamda estetizm öğretisinin enine boyuna açıklandığı yerlerin başında Friedrich Schiller’in “İnsanın Estetik Eğitimi Üstüne Mektuplar” başlıklı yapıtı gelmektedir. Bunun yanın da okuyucularını sürekli “iyinin ve kötünün ötesinde” sürü ahlâkının değerlerinden bağımsız olarak, yaşamlarını tıpkı bir sanat yapıtı gibi yaratmaya çağıran Nietzsche’nin düşünceleri de estetizm düşüncesinin açık bir dışavurumudur.
Oscar Wilde da estetikçi akımın en önemli temsilcilerinin başında gelir. Wilde, 1854 yılında Dublin’de doğmuştur. Wilde’ın sanatsal kişiliğinin gelişmesinde, devrimci bir ozan olan ve “Speranza” takma adını kullanan annesinin etkisi büyüktür.
Wilde, yirmi iki yaşında Oxford’da eğitim görmeye başladı. Öteki öğrencilerden oldukça farklıydı. Süslü, püslü giyiniyor, kristaller, porselenler topluyor, odasını zambaklarla, tavus kuşu tüyleriyle donatıyor ve güzelliğe olan düşkünlüğü ile tanınıyordu.
Okulda, Pater de hocaları arasında bulunuyordu. Wilde, Pater’in “The Renaesance” adlı kitabı için şunları söylemiştir: “Benim altın kitabımdır o… Nereye gitsem yanımda götürürüm. Tam anlamıyla çöküşün çiçeğidir o yapıt. Kıyamet günü borusu çalınmalıydı, o yazılar yazılır yazılmaz…”
Wilde, yazdıkları ve söyledikleri ile tanınmaya ve ünlenmeye başlamış, oyunları da Londra başta olmak üzere, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde sahnelenmeye başlamıştır.
Pater’in öncülüğünü yaptığı estetizm, Oscar Wilde ile görünür olmuştur. Oldukça katı ahlak kurallarına sahip toplumda estetikçi akımı yaşamıyla simgeleyen, estetikçiliğin yalnızca bir sanat kuramı olmayıp giysilerden mimarlığa, çiçek sevgisine kadar, çevresindeki her şeyle, yaşamındaki her olay yaşanabilir olduğunu gösteren Wilde’dır. Basın dâhil olmak üzere, bu yönüyle oldukça dikkat çeken Wilde, estetizmin bu kadar ilgi görüyor olmasından hoşnuttur. Wilde, yazdığı eserlerde estetizme önem vermiş, estetizmin taşıdığı karşı duruşu eserlerinde de kullanmıştır. Yazdığı durum komedilerinde de, Victoria döneminin yapmacık yapısını ve ahlak anlayışını eleştirmiştir.
Wilde için estetik haz büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle yüzyıllardır sanatçılara büyük bir esin kaynağı olan İncil’deki “Salomé” öyküsünü yazmaya karar verir. Salomé Rönesans dönemi başta olmak üzere birçok dönemde sanatçıların düşlerini süslemiş ve kullanılmıştır. Wilde’da Fransa’ya yaptığı bir gezi sırasında bu öyküden etkilenmiş ve yıllardır hayranı olduğu Sarah Bernhardt için yazmıştır. Oyunun Fransızca kaleme alınmasıyla ilgili ise şunları belirtmiştir: “Benim için iki dil var dünyada: Fransızca ve Eski Yunanca. İngiltere’de insanlar temelde sanat karşıtı, kaba ve dar kafalı. Birçok İngiliz dostum var elbet; ama genelde sevmiyorum İngilizleri. Tipik bir İngiliz, dükkânının tezgâhı arkasında oturmuş bir Tartuftür”.
Oyun için estetikçi akımın öncülerinden olan Aubrey Beardsley çizimler yapmış ve oyun bu çizimlerle yayınlanmıştı.
Wilde için “Salomé”, İncil’den farklı bir bakış açısıyla ele alınmış ve kullanılmıştır. İncil’de bir ibret hikâyesi olarak gösterilen “Salomé”, Wilde ile bir aşk ve tutku hikâyesine dönüşmüştür. Ancak oyun sansüre uğramış ve yazıldığı dönemde sahnelenememiştir.
“Salomé”, Wilde’ın sanatını ustalıkla kullandığı bir yapıttır. Eser, yazım tekniği ve kurgusuyla, replikleriyle estetikçi akımın temel oyunlarından biri sayılabilir. Eser’de yer alan betimlemeler, Wilde’ın güzeli yaratma çabasının ürünüdür. Wilde’a göre oyunun başrolü bile Salomé değil, “ay”dır ve bunu oyunda Salome’yi oynaması için düşündüğü Sarah Bernhardt’a da belirtir. Oyunda ay sahnede pırıl pırıl parıldamakta ve önemi her sahnede belirtilmektedir. Yansıtıcı görevi olan ay, oyun boyunca olanları görüntüsüyle yansıtmakta ve sürekli betimlenmektedir. Bu betimlemeler ustalıkla ve estetik anlayışa göre yapılmakta ve böylece estetik olanın her zaman geçerliliği gösterilmektedir. Ay ile ilgili yapılan betimlemeler şöyle sıralanabilir: “Aya bakın. Ay ne kadar garip görünüyor. Mezardan kalkmış bir kadın gibi. Ölü bir kadına benziyor. Sanki ölüleri arıyor” , “Ayakları gümüşten, sarı peçe takmış küçük bir prensese benziyor. Ayakları küçük beyaz güvercinler gibi olan bir prensese benziyor. Sanki ay dans ediyor…” , “Ayı görmek ne kadar güzel. Küçük bir madeni para gibi. Sanki gümüş bir çiçek. (…)Onda bir bakirenin güzelliği var. (…)” , “Bu gece ay bir garip görünüyor. Garip görünmüyor mu? Her yerde aşıklar arayan histerik bir kadını andırıyor. Hem de çıplak, çırılçıplak. Bulutlar onun çıplaklığını örtmeye çalışıyor, ama o istemiyor. Kendini gökyüzünde çıplak olarak sergiliyor. Sarhoş bir kadın gibi bulutların arasında yalpalıyor... Eminim âşıklarını arıyordur. Sarhoş bir kadın gibi sendelemiyor mu? Çılgın bir kadına benziyor” “O gün güneş kılan bir çul gibi kararacak ve ay kan gibi olacak ve gökyüzünün yıldızları incir ağacından düşen ham incirler gibi dünyaya dökülecek ve yeryüzünün kralları korkudan titreyecek.”
Oyun içi yapılan karşılıklı konuşmalar da gerçeklikten oldukça uzaktadır. Konuşmalar ve hareketler büyük bir estetik anlayış içinde gerçekleşmekte ve sanatsal olarak kurgulanmıştır. Karşılıklı repliklerden alınan bazı örnekler şöyle sıralanabilir:
“Ağzın tapınaklarda yaşayan ve rahiplerin beslediği güvercinlerin ayaklarından bile daha kırmızı. Bir aslan öldürüp altın sarısı kaplanlar gördüğü ormandan geri dönen kişinin ayaklarından kırmızıdır. Senin ağzın, denizin alacakaranlığında balıkçıların bulduğu ve krallar için sakladıkları mercan dalı. Ağzın Moab’ın madenlerinde Moablıların bulduğu ve kralların onlardan aldığı zencefil gibi.”
Oyun içinde kişilerin sahip oldukları varlıklar da Oscar Wilde’ın anlayışı ile uyuşmakta ve estetik anlayışla uyum göstermektedir:
“Burada saklanan mücevherlerim var, (…), bütünüyle olağanüstü mücevherler. Dört sıradan oluşan inci gerdanlığım var. Gümüş ışınlarla zincirlenmiş aylara benziyorlar. Sanki altından bir ağla yakalanmış elli ay parçası gibiler. Bir kraliçe onları fildişi göğüslerinin üstünde taşıyor. (…) İki tür ametistim var. Bir tanesi şarap gibi siyah ve diğer suyla renklendirilmiş şarap gibi kırmızı. Topazlarım var, kaplanların gözleri kadar sarı, bir ağaç kumrusunun gözleri kadar pembe ve kedilerin gözleri gibi yeşil topazlar. Buz gibi bir alevle daima yanan opallerim var; zihinleri gamlandıran ve gölgelerden korkan. Ölü bir kadının gözbebeklerini andıran onikslerim var. Ay değiştiğinde değişen, güneş görünce solan ay taşlarım var. (…) Tabakalı akitlerim, sümbül taşlarım ve kalseduanlarım var ve ben bunların hepsini size vereceğim. Bunlara başka şeyler de ekleyeceğim. Hint adalarının hükümdarı bana daha yeni, papağan tüyünden yapılmış dört yelpaze ve Numidya kralı da devekuşu kıllarından bir elbise gönderdi. (…)Babil şehrinden gelen yeşimlerle süslenmiş bileziklerim var.”
Görüldüğü üzere oyun boyunca yer alan atmosfer, gerçekçi yapıdan oldukça uzak, hayali bir yapıyla kurgulanmış ve yazılmıştır. Bu Wilde’ın güzeli yaratma çabasından başka bir şey değildir. Bu durum Wilde’ın diğer eserlerinde de rahatlıkla incelenebilir. Salomé, Wilde’ın estetikçi yapıyı rahatlıkla gösterebilmek amacıyla uzun monologlarla kurguladığı, ilginç ve farklı betimlemelerle diline önem verdiği bir yapıttır.
Estetizm akımı içinde önemli bir yerde duran Oscar Wilde, ne yazık ki yaşamını oldukça kötü koşullarda, bir otel odasında yokluk içinde yitirmiştir.
Ufuk Tan Altunkaya
Ocak 2009, İstanbul
Kaynakça
• Eczacıbaşı, Şakir, Oscar Wilde, Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyişler, Remzi Kitabevi, 2001, İstanbul
• Wilde, Oscar, Salomé, Çev. Murat Erşen, İmge Kitabevi, 2005, Ankara
• Gombrich, E.H., The Story Of Art, Sanatın Öyküsü, Çev. Erol-Ömer Erduran, Remzi Kitabevi, 2004, İstanbul
• England in Literature, Medallion Editon, 2004
• Bucholz, Ted, A glossery of Literature Terms, Orlando, 1985
• Eckhoff, L., The Aesthetic Movement in English Literature, 1959
• Gaunt, W., The Aesthetic Movement, 1945
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Merhabalar. Mail adresinize ulaşma şansım var mı acaba? Burada hala aktif misiniz? Ona göre sormam gereken birkaç şeyi iletmek istiyorum. Teşekkürler.
Yorum Gönder