16 Kasım 2009 Pazartesi

Bir Öngörü Ustası: Orhan Asena ve Şili’de Av

Orhan Asena 1977 yılında yazdığı Şili’de Av oyunuyla Şili ihtilalını anlatarak Türkiye’nin siyasal ve toplumsal tarihine göndermeler yapar ve çözümlemelerde bulunur. Oyun, Şili’de Pinochet tarafından gerçekleştirilen darbeyi anlatır ve aynı zamanda da din-bilim, barış-savaş, sanat, politika gibi konularda da fikrini ortaya koyar.
Şili ile Türkiye’nin politik ve toplumsal tarihi oldukça benzerlik gösterir. Şili’de 1973’te sol düşüncenin Allende yönetiminde başa gelmesi dış güçleri kışkırtır ve Pinochet’in öncülüğünde darbe geçekleştirilir. Şili darbe öncesi karışıklıklarla doludur. Dış borcu artmış ve halk kuyruklara bağımlı hale gelmiştir.
Türkiye’nin 1980 öncesi dönemi pek de farklı değildir. Ekonomik olarak giderek kötüye giden ülke, öğrenci olaylarıyla çalkalanmaktadır. Şili ile benzer bir şekilde sol hareket ülkede güçlenmiştir. Dış borçlar Türkiye’de de artmış, enflasyon oranları yükselmiştir. Kıbrıs olayları ve haşhaş ekiminin serbest bırakılması gibi sebeplerden de ABD ile ilişkiler kötüye gitmiş ve tüm bu durumlar ülke içi huzursuzlukların, kamplaşmaların ve bir “iç savaş”ın önünü açmış ve sonucunda da Şili’de olduğu gibi, kimi görüşlere göre dış güdümlü olan darbe gerçekleştirilmiştir.
Orhan Asena 1977’de yazdığı bu oyunla da Şili üzerinden Türkiye’nin durumunu çözümlemiş ve adeta Türkiye’nin de darbeye doğru gittiğini öngörmüştür.
Şili’de Av darbe günü kaçarken bir kiliseye sığınan gençlerin yaşadıklarını anlatır. Oyun boyunca Şili’nin durumu seyirciye aktarılır ve bu durum kaçınılmaz olarak Türkiye’nin yapısıyla benzerlik göstermektedir.
Oyun’da önemli bir yerde duran din adamı Domingo insanlığın göstergesi olarak sunulur bize. Din adamı olmasına rağmen tanrı inancı farklı boyutta olan Domingo, doğru olanın ve insanlığın tarafındadır. Bunu kendisi de dile getirir. Domingo, kilisenin tarafında değil, İsa’nın tarafında olduğunu belirtir.
DOMİNGO: O (İsa) da bana dedi ki: Ben orada değildim, o milyonlara, milyarlara mal olmuş altın yaldızlı kiliselerinizin altında değilim, yoksulların yüreğindeyim ben. (…) Dedi ki, ben o yoksullar adına baş kaldırdım. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğuna karşı. Onlar ise benim adıma imparatorluklar kurdular. Büyük yıkımlar, amansız kırımlar pahasına.
Domingo’nun İsa’yı koyduğu yer ile eve sığınan gençlerin Allende’yi koydukları yer temelde aynıdır. İkisi de görüşleri doğrultusunda kurban edilmiş kişilerdir. Bu nedenle bu karakterlerin aynı evde buluşması ve aynı direnci gösterebilmeleri mümkün olmuştur.
Temelde Orhan Asena’nın hedeflediği devrimci bir mücadelenin aksine, insanlığın kendisi için yapılan mücadelenin savunmasıdır. Bu doğrultuda hem Domingo’nun, hem de gençlerin mücadelesini eşitlemiş ve aynı noktaya yerleştirmiştir. Bu doğrultuda oyun salt bir devrimci oyun olmaktan çıkmış ve insanlık üzerine bir oyuna dönüşmüştür. Bu noktadan hareketle ev içinde bir çatışma olmadığı görülmektedir. Temelde varmış gibi görünen çatışma daha sonraları kaybolur ve iç ile dış arasındaki çatışmanın sadece siyasal bir boyutu olmadığı ortaya konur.
Oyunda “içeride” bulunanların çatıştığı dış güçler iki somut karakter olarak görünür oyunda. Bunlardan ilki Jozefina’dır. Kocasına bağlı, kendi düşüncesi olmayan bu kadın, çatışmaların artması üzerine rahibin evine sığınmış ve bu sırada da çatışmalarla ilgili düşüncelerini aktarma şansı bulmuştur. Ona göre suçlu olanlar askerler değildir. Kocasından öğrendikleri ile temelsiz bir şekilde inancını dile getirir. Jozefina’nın oyun içinde en önemli yanı halkı temsil ediyor oluşudur. Aydın karşısında halk. Durumun aynısı Türkiye için de geçerlidir ve Türkiye’de de aydın-halk karşıtlığı, Jozefina ile gençler arasındaki karşıtlık gibidir.
Oyun içi diğer dış güç olarak sunulan diğer güç ise askeri güçtür. Askeri güç de gençlerle fiziksel bir savaş içindedir ve gençlerin dürüstlüklerinin karşısında bir oyuna başvurarak onları alt etmişlerdir. Bu doğrultuda da oyun darbelerin oluşumuna, yapılışına ve sonucuna en temel göndermeyi yapmaktadır.
Oyun içinde diğer bir dış güç ise radyondan kendi gösterir. Darbecilerin, politikacıların ve haberlerin dinlendiği radyo sayesinde iç ile dışın çatışması sağlanır. Halkın ve askerin dışında aydınların diğer unsurlarla nasıl bir çatışmaya girdiği ve ilişkileri ele alınır.
Eve sığınan gençler ele alındığında, farklı karakterlerden oluştukları gözlemlenebilmektedir. Ancak devrimci düşünce onları birleştirmiş ve bir bütün haline getirmiştir. Gençler, aydınları simgelemeleri açısından önemlidir. Darbe karşısında aydınların düştükleri ve düşecekleri durumu yansıtırlar. Bu nedenle grup içinde farklı yapıların, düşüncelerin ve duyguların olması doğaldır. Pedro, soğukkanlı, akılcı biriyken; Helmut Alman asıllı olup, devrimci olmayan bir aileden gelmesine rağmen “kendi yaşamını kendi belirleyen” biridir. Pablo, üst sınıfa ait olan babasını ret etmiş ve devrimci mücadeleye girişmiştir. Emiliano ise devrimci mücadelenin sert yüzünü simgeler. Ancak tüm karakterler doğal bir şekilde, idealize edilmeden ele alınmışlar ve zaaflarıyla, kusurlarıyla gösterilmişlerdir. Bu da oyun içi gerçekçiliği arttırmıştır.
Oyun, devrimci görüş yanında çeşitli dünya görüşlerini irdelemesi açısından önemlidir. Domingo’nun görüşleri doğrultusunda din-bilim çatışmasını irdelemek mümkündür. Ayrıca sanatın yeri ile ilgili de Sanşo’nun aracılığı ile mesaj verilir. Kötülüklerin ve mücadelenin içinde sanatın yeri hakkında fikir sunulur.
Orhan Asena, Şili’de Av oyunuyla aydın ile halk, asker ve politikacıların çatışmasını başarılı bir şekilde ele almış ve bu tür mücadelelerin acı sonunu başarılı bir şekilde irdelemiştir. Bu irdeleme yoluyla adeta Türkiye’nin kaderini önceden tayin edebilme gücüne erişmiş olan Asena, belgesel oyun tadındaki oyununa gerçekçi öğeleri iyi bir şekilde yedirmiş, başarılı bir oyuna imza atmıştır.

Hiç yorum yok: